Sav kimler için kullanılır ?

Tolga

New member
“Sav Kimler İçin Kullanılır?”: Sözün Gücü, Cinsiyet ve Adaletin Dili

Birlikte Düşünmeye Davet

Bazı kelimeler vardır ki, kökleri tarih boyunca insanlığın düşünme biçimini yansıtır. “Sav” kelimesi de böyle bir sözcüktür. Bugün çoğumuz bu kelimeyi “atasözü” ya da “özlü söz” anlamında biliriz. Ancak “sav”, sadece bir cümle ya da bir deyim değil; bir toplumun vicdanının, aklının ve adalet duygusunun dildeki yansımasıdır.

Ne var ki, tarih boyunca “sav” denildiğinde söz söyleme gücü çoğunlukla erkeklere atfedilmiştir. Kadınların sözü “duygu yüklü” sayılmış, erkeklerin sözü ise “hikmetli” olarak değerlendirilmiştir. Bu ayrım, yalnızca dilin değil, toplumsal cinsiyet rollerinin de nasıl derinlere işlendiğini gösterir.

Bugün, “sav kimler için kullanılır?” sorusunu yalnızca dilbilimsel bir soru olarak değil, aynı zamanda sosyal adalet ve çeşitlilik açısından da yeniden düşünmenin zamanı geldi.

Sav’ın Tarihsel Kökü ve Toplumsal Anlamı

Türk kültür tarihinde “sav”, bilgelik ve deneyimle söylenen özlü söz anlamına gelir. Dede Korkut hikâyelerinde, Orhun Yazıtları’nda ya da eski destanlarda “sav” söyleyen kişi, toplumun rehberi, akıl sahibi, sözü dinlenendir.

Ancak dikkat çekici bir gerçek vardır: Bu “bilge” figürlerin neredeyse tamamı erkektir. Kadınlar da elbette düşünür, hisseder, üretir ama onların sözleri çoğu zaman “ninni”, “ağıt” ya da “masal” olarak adlandırılır; “sav” denilmez. Bu bile, dilin adalet dağılımındaki dengesizliği açıkça ortaya koyar.

Yani “sav kimler için kullanılır?” sorusunun cevabı tarihsel olarak “gücü elinde tutanlar”dır — yani erkekler, yaşlılar, otorite sahipleri.

Kadınların Sesi: Duygudan Bilgeliğe

Kadınlar tarih boyunca, duygularıyla, sezgileriyle ve toplumsal ilişkileriyle bilgeliğin taşıyıcıları olmuşlardır. Fakat bu bilgelik çoğu zaman “duygusal” olduğu gerekçesiyle küçümsenmiş, “aklın değil, kalbin sesi” olarak konumlandırılmıştır.

Oysa kadınların sözleri, tıpkı “sav” gibi kuşaklar arası aktarımın temelini oluşturur. Bir annenin uyarısı, bir ninenin duası, bir kız kardeşin sözü — bunların hepsi hayat rehberliğidir. Kadınların “sav”ları, sistemin onlara biçtiği sınırların dışında, daha çok dayanışma ve empati üzerine kuruludur.

Kadınların savları, “koruyucu bilgelik”tir. Onlar sözüyle değil, sessizliğiyle bile ders verir. Fakat toplumda hâlâ bu sözler resmi birer “bilgelik” olarak görülmez. İşte burada sosyal adaletin en görünmez eşitsizliklerinden biri gizlidir: Kadınların sözleri duyulur ama dinlenmez.

Erkeklerin Sesi: Mantık, Otorite ve Çözüm Odaklı Söylem

Erkeklerin tarihsel olarak “sav sahibi” olarak görülmesi, toplumun mantık ve güç merkezli yapı anlayışının ürünüdür. Erkeğin sözü kural koyar, yön belirler, çözüm üretir. Bu nedenle “sav”ın kökeninde erkekliğe atfedilen otorite vardır.

Ancak bu yapı, erkekleri de sınırlamıştır. Çünkü erkeklerden beklenen “bilgelik” çoğu zaman duygusuzlukla karıştırılmıştır. “Ağır ol molla desinler” anlayışı, erkekleri duygularını bastırmaya zorlamış, sözün insani yönünü törpülemiştir.

Gerçek bilgelik ise sadece çözüm üretmek değil, anlamaktır. Kadınların empati gücüyle erkeklerin analitik düşünme biçimi birleştiğinde, “sav” yalnızca bir söz değil, bir toplumsal denge aracına dönüşür.

Sav ve Sosyal Adalet: Kimin Sözü Değerli Sayılır?

Toplumsal adalet sadece ekonomik ya da hukuksal bir mesele değildir; aynı zamanda “kimin sesi duyulur, kimin sözü değer görür?” sorusuyla ilgilidir. Tarih boyunca söz söyleme hakkı, bilgiye ve statüye bağlı olmuştur.

Bir köylü kadının söylediği söz, bir filozofunkinden daha az değerli sayılır. Oysa hayat bilgeliği, yalnızca kitaplardan değil, deneyimlerden de doğar. Sosyal adaletin duygusal boyutu, işte burada gizlidir: Her insanın sözü eşit derecede anlam taşır, ama toplum her sesi aynı şekilde duymak istemez.

“Sav kimler için kullanılır?” sorusuna bugünün perspektifinden bakarsak, cevabı şu olmalı: “Sav, sözüyle fark yaratan herkes içindir.” Kadın, erkek, genç, yaşlı, farklı etnik kimliklerden, farklı cinsel yönelimlerden ya da farklı yaşam biçimlerinden insanlar… Hepsinin sözü toplumsal hafızanın bir parçasıdır.

Çeşitlilik Bağlamında “Sav”ın Yeniden Tanımı

Çeşitlilik, sadece farklı kimliklerin varlığı değil; bu kimliklerin eşit temsil edilmesidir. Eğer toplumun “sav”larını yalnızca belirli bir grubun söylemesine izin verirsek, o zaman kültür eksik kalır.

Bugün bir genç kadının sosyal medya üzerinden yaptığı feminist bir paylaşım, bir engelli bireyin yaşadığı adaletsizliği anlatan cümlesi, bir göçmenin umut dolu hikayesi — bunların her biri modern çağın “sav”larıdır. Çünkü her biri, toplumsal dönüşümü hedefleyen, farkındalık yaratan sözlerdir.

Artık “sav” sadece bilge ihtiyarların değil, sesini duyurmak isteyen herkesin hakkıdır. Söz artık çoğul, demokratik ve dayanışmacı bir hale gelmelidir.

Sözün Gücü ve Sorumluluğu

Söz, güçtür. Ancak bu güç, birini susturmak için değil, bir başkasını anlamak için kullanıldığında anlam kazanır. “Sav” söylerken niyet önemlidir: Egemenlik kurmak mı, yoksa ortak bir bilinç oluşturmak mı?

Eğer dilin içindeki adaletsizlikleri fark edersek, yeni bir söz düzeni kurabiliriz. Kadınların sezgisel bilgeliğiyle erkeklerin analitik düşüncesi birleştiğinde, toplum daha bütün bir ses kazanır.

Gerçek “sav” işte o zaman söylenir: İçinde hem akıl vardır, hem vicdan.

Birlikte Düşünelim

Peki sizce bugün “sav sahibi” kimdir?

Bir annenin nasihati, bir çocuğun sözü, bir işçinin isyanı ya da bir gencin tweet’i — hangisi daha az “sav” sayılır?

Toplum, kadınların, LGBTQ+ bireylerin, gençlerin sözlerini bilgelik olarak görmeye hazır mı?

Ve en önemlisi: Kimin sözüyle değişir dünya?

Belki de “sav kimler için kullanılır?” sorusunun cevabı artık tekil değil, çoğuldur.

Sav, artık herkes içindir. Çünkü söz, paylaşıldıkça adalete dönüşür.