Eski Türkçede er nedir ?

Tolga

New member
Eski Türkçede "Er" Nedir? Bir Efsanenin Derinliklerinde Yolculuk

Herkese merhaba! Bugün sizlere, kelimelerin derinliklerine inmek ve "er" kelimesinin taşıdığı anlamı keşfetmek için bir yolculuğa çıkacağımız bir hikâye paylaşmak istiyorum. Duygularla dolu, eski bir zamanın izlerini taşıyan bir hikâye… Bu yazıyı okurken, yalnızca dilin tarihsel yönüne değil, aynı zamanda bir kavramın nasıl insan ruhunu şekillendirdiğine de şahit olacağız. Hazırsanız, başlayalım.

---

"Er" ve "Erkek": Bir Kavramın Doğuşu

Bir zamanlar, toprakları büyüleyici bir güzellikteki uzak bir diyarda, dilin çok derin ve mistik bir gücü vardı. Orada, eski Türkler arasında "er" kelimesi sadece bir cinsiyeti tanımlamakla kalmaz, aynı zamanda bir yaşam biçimini, bir yolculuğu ve bir erdemi simgeliyordu. Bir er, güçlü, onurlu ve aynı zamanda duygusal olarak derin bir varlıktı. Fakat "er" olmak, sadece fiziksel güçten ibaret değildi. Er, aynı zamanda bir strateji, bir duygusal zeka ve bir toplumda yer edinme biçimiydi.

Bunu anlamak, ancak kasabanın en bilge kadını, Ayla’nın gözlerinde bir şeylerin değişmeye başladığı o anı görmemle mümkün oldu. Ayla, köyün en genç öğretmeni, aynı zamanda derin bir sevgi ve empatiyle her soruya cevap veren bir kadındı. Herkesin derdini dinler, her gözyaşını silebilirdi. Ama bu gece, kasabaya gelen bir yabancı vardı. Yabancı, Ayla'ya eski Türk kültürünü anlatan bir hikaye paylaşmak istediğini söylemişti.

Yabancı adam, Selim, Ayla’ya yaklaştı ve derin bir bakışla, “Beni dinle, çünkü sana ‘er’ olmanın ne demek olduğunu anlatacağım,” dedi.

---

Ayla ve Selim: Farklı Bakış Açıları

Selim, kasabanın kuzey köylerinden birinden geliyordu. O, stratejik düşünen, her şeyin çözümünü hızlıca bulan bir adamdı. Ayla ise her soruya empatik yaklaşan, insanların iç dünyalarını anlayabilen bir kadındı. İkisi farklıydılar ama birbirlerine karşı bir merakları vardı. Ayla, Selim’in bakış açısını her zaman derin bir ilgiyle izlerdi. Oysa Selim, Ayla’nın içindeki yumuşaklıkta bir güç buluyordu.

Bir akşam, gökyüzü kararmış, yıldızlar bir bir parlamaya başlamıştı. Ayla, Selim’in hikayesini dinlerken derin bir sessizliğe büründü. Selim, "Eski Türklerde 'er' olmak, sadece erkek olmak değil," dedi. "Er, yalnızca fiziksel gücüyle değil, aynı zamanda aklı, ahlâkı, stratejiyi ve duygusal zekayı kullanabilen kişiydi. Bir er, savaşta öndeydi ama kalbinde sevgi taşıyan, ruhunda derinlik barındıran biriydi."

Ayla, gözlerini kısarak Selim’in söylediklerini düşündü. Gerçekten de, eski Türklerin "er" anlayışı, sadece fiziksel bir kavramdan çok, ruhsal bir bütünlüktü.

“Peki, o zaman er olmanın bir kadına etkisi neydi?” diye sordu Ayla, gözlerinde merak ve derin bir anlam arayışı vardı.

Selim, bu soruyu bekliyormuş gibi gözlerini Ayla’ya odakladı. “Er olmak, sadece bir erkeğin değil, bir toplumun temellerini şekillendiren bir gücü simgelerdi. O gücü, bir kadının yanındaki yerinde de görebiliriz. Er, ilişkilerin temelinde yer alan bir anlayıştı. Bir er, sadece güçlü değil, aynı zamanda doğruyu bulmaya çalışan ve duygularını doğru yönetebilen bir insandı.”

---

Bir Er, Bir Kadın: Zorluklar ve Güçlü Bağlar

Selim ve Ayla arasındaki sohbet derinleştikçe, kasabanın her köşesinde bir değişim başlamıştı. Ayla, bir er’in anlamının ne kadar içsel bir olgu olduğunu fark ediyordu. Çünkü Selim'in söyledikleri, toplumların erlerden sadece fiziksel güç beklemediğini, aynı zamanda duygusal zekanın, sevgiyi ve bağlantıları kurmanın da bir "er" olma tanımının içinde yer aldığını gösteriyordu.

Ayla'nın zihninde eski Türklerin hayatını anlamaya çalışırken, kasabanın gençleri de bu kavramdan etkilenmişti. Ayla, her birinin içinde bir "er" olma potansiyeli olduğunu hissediyordu. Ama bu, sadece kasaba halkının hayatını değil, özellikle erkeklerin ve kadınların bir arada nasıl şekillendiğini anlamalarını sağlayan bir uyanıştı.

O gece, Selim ve Ayla kasabanın meydanına çıkıp, birlikte yürürken birbirlerine “er” olmanın yalnızca bir kavram değil, bir sorumluluk, bir tutku ve bir yolculuk olduğuna dair derin bir anlayış paylaşmışlardı. Herkesin içinde bir “er” vardı, ama önemli olan o er’in içindeki gücü doğru kullanmaktı.

---

Sonuç: Er, İnsan Olmaktır

Eski Türkçede "er", yalnızca fiziksel bir güç değil, bir kişinin karakterinin, duygularının ve ilişkilerinin bir yansımasıydı. Selim’in ve Ayla’nın hikayesi bize şunu öğretiyor: "Er" olmak, bir toplumda güçlü olmanın ötesinde, kalpteki erdemi de barındırmaktır. Erkeklerin çözüm odaklı düşünceleri ve kadınların empatik bakış açıları bir araya geldiğinde, sadece bir kelime değil, insan olmanın en temel anlamını keşfederiz. Gerçekten de "er" olmak, içsel gücü ve duygusal derinliği birleştirebilmektir.

Hikayemizi ve "er" olmanın ne demek olduğunu düşündükçe, sizlerin de bu kavramı kendi hayatınıza nasıl adapte ettiğinizi merak ediyorum. Yorumlarınızı benimle paylaşırsanız, hep birlikte daha derinlere inebiliriz.